Eşyalarınıza kölelik yapmayın

Eşya ile dolu evleri oldum olası sevmem. 
Geleneksel kültürümüzün biraz fazla uzağında bir düşünce biliyorum. Biz ki evlerinde şıkır şıkır döşenmiş, 'salon' adı verilmiş ve sıkıca kapıları kapatılmış evlerde yaşamış bir nesiliz. Yani en azından benim yakın çevremdeki mantık bu şekildeydi. 

Evlenmeden önce ailemle yaşadığım dönemde bu konuda hep bir çatışma halinde oluyorduk annemle ve yakın akrabalarımla. Evet, yakın akrabalarımla da çünkü onlar annemin tarzını savunuyordu. Biblolar, canlısı ayrı süslüsü ayrı çiçekler, kristal bardaklar, misafir için özel yemek takımları, çatal bıçak takımları, paketi bile açılmamış kahve fincanı takımları ve bu kadar eşyayı koymak için bir de büfe mi dersin, artık camlı vitrin mi dersin bilemem heh işte o eşya. 

Eşyalardan insanlara yer kalmıyor yahu. Bir de temizlik tarafı var evlere şenlik. Aaa! Nasıl unuttum eskinin o kristal avizelerini. Temizlik deyince zaten aklıma ilk gelen kristal avize temizliği oluyor. En güzel işkence yöntemi de diyebiliriz. 

Sydney'e gelmeden önce ev eşyalarımızın da İstanbul'da bizi beklemesine gerek görmedik ve onları da yeni sahiplerine postaladık. 

Eşimle birlikte seçtiğimiz biblosuz ve şatafattan uzak eşyalarımızdan sadece 2 büyük bavulun alabileceği kadar kıyafet ile Sydney'e geldik. Avustralya'ya bavulunuzda ve el bagajınızda neler getirebileceğiniz hakkında bir yazı daha yazacağım. Ben bu konuda biraz sıkıntı çekmiştim.

2 bavulluk hayatımız şimdilerde bir kamyonet dolusu eşya ve kitap yığını haline geldi ama hala gereksiz ve kullanmadığımız hiçbir cisim! evimizde bulunmuyor. Bizimki biraz zorunlu bir hafifleme de olsa size de tavsiyem kullanmadıklarınızı evinizden çıkarın ve nefes alın. 

Belki kullanırım diye hiçbir eşyayı almayın. Eşyaların kölesi olmayın anacığım, bir daha mı geleceğiz sanki dünyaya. 

Unknown

Korkma, hayallerini takip et!

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder